Hasret mi zor vuslat mı?
Abcspor yazarı Olcay Nurlu’nun yazısı.
Spor tarihinde benzeri görülmeyen bir pandemi sürecinin ve uzunca bir aranın ardından, bir sezonun üçüncü yarısına giriyor gibi olmanın verdiği garip duygular içerisinde nihayet bu hafta futbolumuza kavuştuk. Bir yaz döneminin ardından yeni sezonun ilk maçı gibi bir havada, ama ne yazık ki futbolun en önemli unsuru seyirciden yoksun bir ortamda Beşiktaş’ın evinde rakibi Antalyaspor’du. İki takım da malum aradan önce ligin son haftalarının formda takımlarıydı, ama bunu devam ettirebilecekler miydi, merak konusu olan buydu.
Beşiktaş’ın alışageldiğimiz 11’inde ciddi değişimlerle sahaya çıktığını gördük. Öncelikle nihayet kurtulduk dedirten Karius’un yerine uzun süredir performansı merakla beklenen genç Ersin’in şans bulması; ayrıca sol bekte şahsi olarak zararının yararından fazla olduğunu düşündüğüm Caner’in yerine yine altyapıdan Rıdvan’ın formayı alması dikkat çekiciydi. Elneny&Atiba ikilisini bozmayan Sergen hoca, kanatlarda ise N’Koudou’nun yokluğunda daha önceleri olumlu sözler kullandığını anımsadığımız Boyd ile Diaby’i tercih etmişti. Forvette ise cezalı Burak’ın yerine forvette Umut yerine Güven’i kullandı. Hücumdaki bazı tercihler mantıklı gelmese de, uzun süren hazırlık dönemindeki idman performanslarına bağlamaktan başka çaremiz yoktu.
Bu düşünceler içerisinde maç başlarken Siyah-Beyazlılar oyuna hızlı başlayan taraftı. İlk dakikalarda soldan bol bol bindirme yapan Rıdvan, bunlardan birinde gole de yaklaştı. 11.dakikada ise ne faul, ne de ofsayt olan bir pozisyonda Beşiktaş’ın atağının tamamlanması dahi beklenmeden oyun kesildi, oysa ofsaytta olan Diaby pasifti, topun geldiği oyuncu ise ofsaytta olmayan Boyd’du. Tertemiz bir pozisyon, belki de golle sonuçlanabilecek iken maalesef pozisyonun kesilmesiyle VAR’dan temiz olduğunun anlaşılması da önlenmiş oldu!
Bu pozisyondan kısa süre sonra Antalyaspor’un ilk gol girişiminde dikine oynayan rakip oyuncu Beşiktaş’ın savunmasının dengesini bozdu, Ersin karşı karşıya pozisyonu kurtardı ama devamında Vida ile Gökhan’ın anlaşmazlığında bomboş kalan Sinan’ın golünde yapabileceği bir şey yoktu.
Yenik duruma düştükten sonra oyunu rakip sahada oynamaya çalıştı Beşiktaş ama Elneny, Atiba ve Boateng’den oluşan orta saha iskeleti yaratıcılıktan uzaktı. Boateng futbol aklı yüksek ama fiziken bitik, çok hantal vaziyette. Esas son yarım saat faydalanılacak oyuncu Ljajic değil, Boateng olmalı düşüncesindeyim. Atiba çift ön liberonun daha hücuma yakın ismi olarak varını yoğunu ortaya koysa da, geçmişteki başarılı dönemlerde bu bölgede yaratıcılığı ile yıldızlaşan Oğuzhan’ın teknik becerilerini ondan beklemek haksızlık. Elneny ise savunma katkısıyla zaten bekleneni veriyor, nitekim 32. dakikada golü önleyen bir faul yaparak tecrübesini gösterdi. Bu dakikalarda iki takımın arasındaki isabetli pas farkı 173’e 63 gibi büyük bir farkla Beşiktaş lehineydi, ama bu olumlu bir istatistik değildi, zira Beşiktaş’ın bir türlü rakip savunmayı açacak yolları bulamayıp pas çevirdiğinin göstergesiydi.
Özellikle kanatlarda Sergen hocanın güven duyup forma verdiği Boyd kendisinden beklenen içeriye katedişleri yapamazken, Diaby ise her hücumda ya topu ayağından açarak, ya elle oynayarak, ya taban kaldırarak vs. rakip savunmaya nefes aldırıyordu! Güven ise ancak geriye yardıma gelirse topa dokunabiliyor, kendi bölgesinde ise kayboluyordu. Bu gidişat içerisinde Antalyaspor’un becerikli hücum oyuncularının geliştirdiği güzel bir hücum organizasyonunda 2. gol de geldi ve ilk yarı bu şekilde sonuçlandı.
Devre arasında doğal olarak beklenti Sergen hocanın yapacağı uyarılar ve müdahalelerle ile gidişatı değiştirmesi ve Beşiktaş’ın oyuna ortak olmasıydı. Nitekim ikinci yarıya Diaby/N’koudou ve Güven/Ljajic değişiklikleriyle başlandı, Boateng ise santrafor mevkiine geçti. Daha ilk dakikada Antalyaspor kontraatağında direkte patlayan top maçın erkenden kopmasına engel oldu. Sonrasında yaklaşık 25 dakika süren ve öne geçebilecek kadar çok gol fırsatı bulduğu ama taraftarına saç baş yolduracak goller kaçırması sonucu ancak tek gol atabildiği bir baskılı dönem yaşattı rakibine Beşiktaş. Bu akınlardan birinde Rıdvan sol bekten muhteşem bir şekilde akarak topu ceza sahasında Atiba ile buluşturdu ve sahanın en yaşlı oyuncusu olarak her yerde çift ciğeri varmışcasına oynayan Atiba, Boyd’a adeta “al da at” dedi. Boyd ise aldı ve atamadı! O golü bile atamıyorsan, sana desteğimiz buraya kadarmış güzel kardeşim, sen en iyisi Diaby’i de al yanına ve kendi kalitenize uyacak küçüklükte bir takıma gidin!
İzleyenin kafasını duvarlara vurdurtan bu pozisyondan sonra bu kez sağdan organize gelişen bir atakta Lens’in Ljajic’e çıkardığı asisti Ljajic harcamadı ve bu işlerin ancak kaliteyle olabileceğini gösterdi. Geldiği günden beri oynadığı her maçta ortalama 1 gol veya asist ile oynayan Adem Ljajic’in, daha iyisi gelmedikçe takımdan kesilmemesi gerektiği açık bence. Kalan sürede Beşiktaş ilk yarıdan daha nitelikli ataklar geliştirse de, ileri uçta bunları değerlendirecek kadar becerikli ayaklara sahip olmamasının bedelini, bu sezon kaçıncı olduğunu sayamadığım kez ödedi.
Açıkçası önceki oynanan birkaç hafta da belirttiğimiz gibi bu kadro kalitesiyle Sergen hocanın elinden çok daha fazlası gelemez. Beşiktaş’ın oyun anlayışı insanı kahredecek bir oyun değil, %76 topla oynama oranının yakalanıp , 5-6 gol atılabilecek bir futbol oynanıyorsa neden kahrolalım? Kahrolacak bir şey varsa o da kadronun kalite yetersizliği. Bunun sorumlusu da Sergen hoca veya mevcut yönetim değil. Çözümü ise sezonun bitimi itibariyle mümkün. Örneğin bu akşam iyi bir sol bek kazanılabileceğini gördük. Daha bu takıma Dorukhan -ve mümkün olabilirse Oğuzhan- katılabilir. Eğer diğer eksik bölgeler için de teknik heyet ve yönetim şu son 3 ayı iyi değerlendirdilerse, sonbahar dönemlerinde Beşiktaş’ı keyifli günlerin bekleyeceğine inandığımı rahatlıkla söyleyebilirim…
Olcay NURLU