Çanlar Avcı için çalıyor
GundemBesiktas.com yazarı Cem Arber’in Ankaragücü maçı yazısı.
Sancılı bir değişim süreci yaşayan Beşiktaş’a hakim seçim atmosferiyle birlikte denklemdeki bilinmeyenlerin sayısı artınca, Ankara deplasmanındaki mücadele bir kat daha zorlaşmıştı. Seçim öncesi teknik direktöründen futbolcusuna, kulüp profesyonellerinden doktoruna kadar hiç kimse yeni dönemde göreve devam edip etmeyeceğini bilmiyor. Sanırım bu konuda en rahat isim Süreyya Soner. Çünkü o son yıllarda saha içinde simgesi bulunmayan Beşiktaş’ın, kenardaki efendi ve babacan simgesi. Hazır konu efendilikten açılmışken, bu durumu Ankaragücü maçına şöyle bağlayalım isterseniz. Necip Uysal, Umut Nayır, Güven Yalçın… Kızlarının mürüvvetini görmek isteyen babalar için mükemmel damat adayları. Peki, ya şampiyonluk hedefi gütmesi gereken bir takımın teknik direktörü için?
0-0 sona eren Ankaragücü maçıyla birlikte, Beşiktaş’ın deplasman maçları tablosunda lig sonuncusu olması sanırım en dikkat çekici ve çarpıcı gerçek. Dört maçta alınan tek puan Ankaragücü karşısında geldi. Taraftarının yoğun protestoları altında teknik direktör değişimine giden Kayserispor bile dış saha maçlarında Beşiktaş’tan bir puan fazla toplamış. Esasen Ankaragücü karşısında galibiyeti getirecek pozisyonlar da vardı ama bu tür kısır ve kilitli maçları kazanabilmenin yolu kaliteli ayakları kadroda barındırmaktan geçiyor. Burak sakat, Diaby beceriksiz, Güven ile Lens de “sevimli hayalet” modunda olunca Beşiktaş’ın maçı kazanması şansa kaldı işte. Bir Beşiktaş klasiği olarak, şans da yüzümüze gülmedi.
Genel tabloya bakıldığında, Avrupa’da oynanan iki maçla birlikte toplam 10 karşılaşmada; 2 galibiyet, 3 beraberlik, 5 yenilgi görüyoruz. Bir çıkarım yapabilmek adına galibiyetle biten iki maç incelendiğinde; öncelikle iç sahada oynadığımızı, sonrasında Ruiz, Ljajic ve Oğuzhan’ın sahada olduklarını kolaylıkla tespit edebiliyoruz. Bu üç oyuncunun temel ortak noktalarını sorarsanız, yalandan pas istatistiği şişirmek yerine topu ileriye doğru isabetli oynama meziyetleri bulunan futbolcular olduklarını söyleyebilirim. Demek ki, Beşiktaş’ın olgunlaştırayım derken içi geçmiş atağa çevirdiği ofansif aksiyonlarına bir çekidüzen vermesi şart. Yerleşik savunmaya hücum etmek; Burak Yılmaz’ın, N’Koudou’nun, Güven’in ve kısmen Diaby’nin sahip olduklarından farklı meziyetler gerektiriyor. İşte bu yüzden transfer döneminde futbolu az çok bilenler, hedef santrfor olarak görev yapabilecek bir ismin kadroya katılması gerektiğini tekrarladı, durdu. Çok bilmişlikleri yüzünden görevi bırakıp kaçmak zorunda kalanlar, kulaklarının üzerlerine yattılar. Kadrosunda Trabzonsporlu Sorloth ya da Fenerbahçeli Muriç gibi stoperlerle boğuşacak, arkadaşlarına alan açacak, yüksek yüzdeyle hava topuna vuracak bir santrforu olsa Beşiktaş, Ankaragücü karşısında güle oynaya kazanmış olurdu. Bugünden sonra yapılması gereken şey, gerekirse topa hakimiyet takıntısından taviz verip, tıpkı Bilic ve Samet Aybaba dönemlerinin Beşiktaş’ı gibi ileriye doğru, hızlı ve etkili oynayan bir takımı hedeflemek olmalı. Abdullah Avcı, iki 8 numaralı diziliş takıntısından vazgeçip, çift ön liberoya dönüş yaptı ve iki haftadır kalesini gole kapamayı başardı ama anlamsız ve uzun süren takıntısı yüzünden bugün Beşiktaş’ın yenen gol hanesinde 12 yazıyor. Görünen o ki, çok şey beklediğimiz Avcı büyük takım yönetmeyi bilmiyor, yaşayarak öğreniyor. Sizce, ne kadar zamanı kaldı?
Cem ARBER