Hüsran
Şafak Malatya, GundemBesiktas.com okurları için yazdı.
Dile kolay…
38 hafta, 38 ayrı hikaye ve bir çok cevapsız soru…
Yazının daha başında söyleyelim ki, tarafımız belli olsun. Beşiktaş, bu sezonu başarısız tamamlamıştır.
Şampiyon olunmuş bir sezon, 2 harika kupa ve yanı sıra muhteşem hikâyelerle tamamlanmış bir maraton sonrası, bu takım nasıl bu kadar düşmüş olabilir? Nasıl bu kadar hedefsiz kalmış olabilir? Bu durum sadece Aboubakar ile açıklanabilir mi? Beşiktaş bu kadar kırılgan bir yapıda mı şampiyon oldu? Eğer sadece 1 futbolcu özelinde alınmışsa bu kupalar, vay bu camianın haline… O yüzden olayı Aboubakar üzerinden okumak, bu başarıda emeği geçen herkese haksızlık olur. Başarı, şahıslar üzerinden okunursa değersizleşir. Adı üstünde takım çalışması, birlikte hareket edebilme kabiliyeti ve bunun yanı sıra inanmak başarının çıkış noktasıdır. Beşiktaş tüm bu parametreleri doğru yaptığı için geçen sezonu 2 kupayla tamamlamıştır. Aksi, hamasete girer…
Peki ne oldu da harika bir serüvenin ardından olay buralara kadar geldi?
Başarıyı sahiplenme sorunu.
İç savaş.
Planlı plansızlık.
Bu 3 ana başlık, başarısız geçen sezonun özetiydi aslında. Hiç bir başarısızlık yoktur ki, sadece 1 kişi ya da bir gruba ait olsun. Tıpkı başarıda olduğu gibi. Bu sebeple “Başarıyı sahiplenme sorunu” ile sezonu bitirdi camia. Aslında bu, tipik Türkiye problemi. Siyasetten, spora, sokaktan, okula, okuldan aileye kadar herkes başarıyı sahiplenmede yarışır bu memlekette. Beşiktaş’ta da bu oldu. Sezonu şampiyon tamamlayan ekip, kutlamalarda 50 metre geride dururken, kupa, yöneticilerin ellerinde havaya kalktı. Başarıyı bölüşmeyi beceremedi Beşiktaş camiası. Sosyal medyası, kulübü hepsi ayrı ayrı 2 hatta 3’e bölündü. Herkes bu şampiyonluğu “birilerinin sayesinde aldık” diyecek kadar karartmıştı gözünü. Bilselerdi asıl tehlikenin bu olduğunu, yine yaparlar mıydı? Yaparlardı… Çünkü adamcılık, eyyamcılığın başlangıç noktasıdır. Herkes pozisyon alma gayretine düştü ve olan bu camiaya oldu. Sonra “İç Savaş” başladı. Tesislerde, yönetim binasından, sosyal medyada… Her savaşın bir galibi vardı elbet, ancak mağlubun da bu camiadan çıkacağını hesap etmedi ellerinde sanal süngülerle bu camiayı birbirine kırdıranlar. Geç de olsa, birileri çıktı ve “ne oluyoruz yahu” dedi. Ancak o dakikadan sonra da, panik halinde yapılan popülist hamleler, zamanında alınamayan kararlar ve kalınan kararsızlık sezonun başında bir mesaj gibiydi herkese. Ancak popülizmin iliklerimize kadar işlediği bu coğrafyada, yapılan transferler “göz boyamaya” yetti de arttı. Alex… Pjanic… Batshuayi derken, hemen unutulmuş ve üzeri örtülmüştü sezon bittiğinde yaşanan tüm sorunlar. Tipik 90’lar Türk futbol ikliminin esintilerine kapılıp gitmişti koca camia… zokasındaydı”… Son 10 senenin totalinde, her başarısızlık ve devamında yaşanan planlı plansızlık, “özümüze dönüyoruz” adı altında meşrulaştırıldı bu camiada. Yine aynı senaryo tozlu raflardan çıkartıldı ve servis edildi. Önder hoca ile başlayan öz kaynak serüveni, hocanın eylem ve söylemlerindeki tutarsızlık ile kısa sürede son buldu. Artık takım iyiden iyiye hedefsiz, neresinden tutsan elinde kalan bir hal alıvermişti. Hani derler ya can havli diye, işte can havli ile, bu sefer tüm sosyal süngülülere inat bir proje hocası geldi. Gelir gelmez, olmaz denileni yaptı ve tüm cesareti ile “ÖZ KAYNAK” hamlesini hamasetle değil, kararlılıkla gerçekleştirdi. Derbi dahil her maça en az 4 genç isimle çıkan bu hoca, hiç bir şeyi hak etmese de, saygıyı hak ettiğini herkese gösterdi. Şimdi camianın önünde çok önemli bir sınav var, bu yapısal değişimin arkasında durabilecekler mi? Zaman, kim samimi, kim hakiki bekleyip görme zamanı.
Skordan bağımsız yazılarda bu hafta da sona geldik. Okuyan, okurken sorgulayan, sorgularken de çözüm üretme gayretinde olan herkese selam olsun. Sezonun adı HÜSRAN olsun…
Şafak MALATYA / GundemBesiktas.com