Mitar Mrkela: ‘Beşiktaş’ta sadece güzel anılarım oldu’
Eski futbolcumuz Mitar Mrkela, Beşiktaş Dergisi’nin mart ayı sayısına konuk oldu.
Mrkela röportajından satırbaşları şöyle:
“1965 Belgrad doğumluyum. Üç erkek kardeşin ortancasıyım. Futbol benim için hayat demek. Kendimi bildim bileli kolumun altında hep bir top olmuştur. Rakip bulamadığım zaman duvara karşı şut atardım.
Daha önce formasını giydiğim Kızılyıldız’ın futbol direktörü oldum. Bir ara Sırbistan genç milli takımlar sorumlusuydum. Adem Ljajic’i çok yakından tanırım. Çok muazzam bir çocuktur.
Üst üste üç defa şampiyon olan bir takıma gelmek zordur. Hele ki namağlup ve mükemmel bir kadroya. Öylesine bir aile havası vardı ki beni hemen kucakladılar. Takım arkadaşlarım, yalnızlık çekmemem için görev dağılımı yaptı. Bu yüzden hiçbir zaman bir yabancı gibi hissetmedim. Elimizden ne geldiyse yaptık ama bu yeterli olmadı. Yirmi maçta, on asist yapıp, beş gol attım ama maalesef averaj veya ‘başka bir sebeple’ şampiyonluğu kaptırdık. Galatasaray’ın yirminci dakikada skoru nasıl 5-0 yaptığına hiçbirimiz inanamamıştık ve çok kızmıştık.
Rıza, Feyyaz, Ali, Şenol, Şifo Mehmet ile görüşüyorum. Bazen Sırbistan’a gelip futbolcu bakıyorlar, bazen Antalya’da Kızılyıldız ile kampa geldiğimde ziyaretime geliyorlar. Eminim ki hepimiz eski arkadaşlarımız için bunu yapıyoruzdur. Ben de nostalji yaşama adına eski takım arkadaşlarımı internette aratırım, neler yapıyorlar, şimdi neredeler, değiştiler mi diye…
İnönü gerçekten farklı bir yerdi. Kulağıma geldi, eski İnönü yok diye söylediler. Bu çok normal. Biz de Kızılyıldız’da meşhur Maracana Stadı’mız için proje verdik ve taraftarlardan kabul görmedi. İnönü’de bilimle veya estetik ile açıklanmayacak bir olgu vardı: İnsanlar o statta büyüdü. Küçüklüklerinden itibaren cenazeleri kalkıncaya kadar maça gittiler oraya. Vodafone Park’ta o duygusallık henüz yok ama olacaktır. Biraz zaman lazım.
Gordon Milne çok iyi bir teknik direktördü ve çok başarılıydı. Kulübün felsefesini çok iyi anlamıştı. Beşiktaş’ın defans yapmasının kabul edilemez bir durum olduğunu bildiği için bizi sürekli atak oynatıyordu.
Süleyman Seba ile beş-altı defa bir araya geldik. Fiziksel olarak aramızda olmadığı zaman bile varlığını hissetirebilen biriydi. Sanırım vefatının üstünden zaman geçmesine rağmen halen kendini hissetirebilmesi bu sebeptendir. Onun için hayatta sadece Beşiktaş vardı. Bizler hep ileriye hedef alıp kendimizi itiyorduk ve o da sanki mızrağın ucuydu. Onsuz mücadelemiz bir hiç olurdu.
Beşiktaş’ta oynarken Bosna savaşı devam ediyordu ama hiçbir Türk’ün bana karşı olumsuz bir hareketi olmadı. Sonuçta ben bu güzel ülkeye futbol oynamak, ekmek kazanmak ve insanları keyiflendirmek için gelmiştim. İnsanları çok sevdim, onlar da beni sevdi sanırım. Ayrılmamın başka bir sebebi vardı. Dediğim gibi Türkiye’yi çok sevdiğim için sıkça gelirim. Her sene ailemle tatile takımımla kampa gelirim. Beşiktaş’ta giydiğim formamı saklıyorum. Formamı anneme emanet ettim. Beşiktaş formasını daha kutsal birine emanet edemezdim. Beşiktaş’ta sadece güzel anılarım oldu. Bu nedenle Beşiktaş camiasına teşekkür ediyorum.”
(Bjk.com.tr)