Sabır
Şafak Malatya, Gündem Beşiktaş okurları için dün akşam oynanan Fenerbahçe derbisini değerlendirdi.
“Futbolun derbisi”
“Karşılıklı gol ve gollerin olduğu…”
“Kartların değil, gollerin konuşulduğu…”
Söylemleriyle ciddi bir beklenti içine girdiğimiz Beşiktaş – Fenerbahçe derbisi, 90 dakika sonunda izleyenleri hüsrana uğrattı ya da beklentileri karşılayamadı demek pek de yanlış olmaz herhalde.
Hafta başından bu yana, “Jesus maçı tutacak mı?” yoksa “Maça hücum ederek mi başlayacak?” yorumlarıyla maçın çözümlemesine yapmaya çalışanlar, 90 dakika sonunda sahada sürekli birbirinin piyonlarını çapraz çapraz götüren 2 hoca tarafından sükut-u hayale uğradılar. Sürekli 3. bölgede oynayan ve süratli oyuncularıyla rakip defansı sürklase eden Beşiktaş, bu maçta zaman zaman set hücumu oynamaya, oyunu geriden kurmaya çalıştı. Kiev ve Rennes maçında sahaya Alanyaspor maçı dışında bir oyun aklı koymaya çalışan Jesus’un Fenerbahçe’si de, tam da herkesin Beşiktaş’tan beklediği oyun tarzıyla, yani önde baskı ile maça başladı. Ancak maçın son düdüğüyle birlikte her ne kadar da basın toplantısında manipüle sorularla “Derbinin favorisi Fenerbahçe” deseler de, Jesus kendisine yakışan bir üslupla “Bunu kim diyor? Fenerbahçe bu derbinin favorisi değildi” şeklinde topu çok da güzel yumuşattı ve topu soruyu soran basın mensubunun sağından ağlara yuvarladı. Valerien adına negatif yazan en büyük detay, Fenerbahçe’nin Rennes maçındaki defansif organizasyon ve ofsayt tuzaklarına hiç çalışmamış ve Jesus tarafından kurulan her ofsayt kapanına Muleka, Dele, Weghorst ve hatta Redmond ile düşmesi oldu. Aynı oyun tarzında, Fransız ekibi arkaya sarkarak 2 gol attı. Açıkcası değişikliklerin vaktinden ziyade, bunun konuşulması ve tartışılması daha mantıklı ve gerekli bir durum. Fenerbahçe gibi, ligin rakip yarı alanda hücum aksiyonlarında, ön alan baskısında, XG ortalamasında 1. sırada olan bir takıma karşı, 90 dakika sonunda sadece 2 şut “ki bunlar %100’lük pozisyonlar da değildi“ vermiş olmak, Beşiktaş’ın bu maç özelinde savunmayı da iyi kurguladığının en net göstergesidir. Burada özellikle Talha’ya bir parantez açmak gerek. Baştan aşağıya sorun ve çelişkilerle dolu yerli kuralında, Talha gibi 22 yaşında ve taş gibi bir stoper üretebilmek bir transfer başarısıdır. Talha, maçın her anında vardı. Hava topu, başarılı pas, topu oyuna sokma, rakibe müdahale gibi bir defans oyuncusu için mühim olan ne varsa, ilk defa çıktığı bir derbide sergiledi. Görünen o ki, Beşiktaş uzun yıllar faydalanacağı bir yerli stoper almış.
Gecenin sonunda, “Bu kurt hocayı nasıl pasifize ederim” diyen ve kendi oyunundan ödünler vererek rakibe göre pozisyon alan Valerien’in takımıyla, Vodafone Park’a “Bana beraberlik de yeter” düşüncesiyle gelen Jorge’nin takımı golsüz berabere kaldı. Her ne kadar Beşiktaş taraftarı bu durumdan memnun olmayıp, “hoca gitmeli” dese de, tabelada 8. Hafta itibari ile liderle arasında 2 puan olan bir Beşiktaş var. Sahada yakın tarihin en iyi oyuncu grubu var. İstenen tüm transferi yapmış bir yönetim, takım bütçesini 10 milyon Euro düşürmeyi başaran da bir sistem var. Aslında dün gece oynanan oyundan ve alınan skordan memnun kalınmamasında ana sebeplerden birisi de, Beşiktaş’ın oynadığı ilk 4 haftadaki gümbür gümbür oyundur. Valerien Ismael ilk 4 hafta oynattığı muazzam oyunla, beklentiyi her maç aynı tempo ile oynamaya yöneltmiştir. Beşiktaş, o oyunu oynar oynamasına da, taraftarın ve camianın buna sabrı ne kadar olur orası muallak! Elbet o temponun daha uzun periyotlara yayılacağı günler de gelecek. Sadece biraz sabır gerek…