Sergen Yalçın: Bir futbol idolü
Abcspor Yazarı Olcay Nurlu’nun yazısı.
Ülkemiz futbol tarihinin bana ve birçok futbol otoritesine göre gelmiş geçmiş en iyi futbolcusunun hikayesini anlatmak istiyorum bugün. Sergen Yalçın’ın hikayesini…
Tam adıyla Ali Rıza Sergen Yalçın, 5 Ekim 1972 tarihinde futbolumuza yeni bir çığır açmak için dünyaya gelir.
Küçük yaşlarda olağan dışı futbol yeteneğiyle başta babası olmak üzere çevresindeki herkesin dikkatini çekmeye başlar. 10 yaşında geldiğinde oğlunun bu yeteneklerinin ikamet ettikleri Kilyos’ta, gözlerden uzakta kalmasına gönlü razı gelemeyen baba Özer Yalçın, oğlunun elinden tutar ve onu ilk olarak Fenerbahçe’nin seçmelerine götürür. Sergen’in heyecanla sırasını beklediği esnada ailenin büyük maddi zorluklarla alabildiği kramponlarının çalınması üzerine büyük üzüntü yaşar ve seçmelere katılmayıp evine dönmek durumunda kalır.
Babası pes etmez ve oğlunu bir kez de Beşiktaş seçmelerine götürerek şansını denemek ister. Beşiktaş altyapısını
yönetmekte olan Serpil Hamdi Tüzün o günü şöyle anlatır: “Sergen’e sahada 15 saniye baktım ve hemen dışarı aldım
kimse görmesin diye! Onun çok iyi bir futbolcu olacağını anlamak için çok fazla tecrübeye ihtiyaç yoktu.”
Beşiktaş’ta oynamaya başlayan Sergen’e, hocası S.Hamdi Tüzün daima yakın ilgi gösterir, telkinlerde bulunur. Bunlardan biri, her gün kağıdı kalemi eline alıp 10 tane gol pozisyonunu
çizmesidir! Sergen Yalçın o dönemi şöyle anlatır: “Ortaokul 1’e giderken Serpil Hamdi Tüzün hocamızın öğrettiği üzere kafamda pozisyonlar üretir, sonra da onları kaleme alıp çizerdim. Her gün 10 tane gol yazardım. Kafamda o pozisyonları kendim başlatıp, finali ben yapıp golü atardım. Her gün bu çizimleri yapa yapa o kadar geliştim ki. Öyle goller anlatırım ki, zamanında hepsini kağıda çizmişimdir. O kadar çok yazdım ki, gol kalmadı!
Sergen 16-17 yaşlarına geldiğinde Beşiktaş yönetimi bir hata yaparak onu profesyonel yapmayı unutur!
Dönemin şartları gereği istese Beşiktaş’tan ayrılma hakkı doğar, o dönemde Beşiktaş’ın ezeli rakipleri de henüz profesyonel olmamasına rağmen ciddi paralar teklif ederler. Fakat Sergen bu tekliflerin hepsini geri çevirir, hatta bu sebeple babası kendisiyle küser ve yaklaşık 1 sene konuşmaz, çünkü ailesinin o paralara çok ihtiyacı vardır. Ama Sergen’in son kararı yine de Beşiktaş’ı bırakmamak olur. 1991 yılına gelindiğinde Sergen 19 yaşına gelmiş ve Beşiktaş PAF takımının yıldızı konumundadır. Bir gün onu antrenmanda izleyen Beşiktaş tarihinin en iyi oyuncularından olarak gösterilen rahmetli Yusuf Tunaoğlu Sergen’e şöyle der: “Ben hayatım boyunca yeteneklerimi sahada çok iyi sergiledim. Bir gün benden daha yetenekli birinin gelmesini bekledim. O sensin.” Dönemin A takım teknik direktörü Gordon Milne de, zaman zaman genç takım maçlarını izlemektedir.
Serpil hocadan büyük bir yıldızın yetişmekte olduğu haberlerini alır ve bir gün gidip gizlice Sergen’i izler ve kısa süre sonra Sergen A takım ile ilk idmanına çıkar. 1990/91 sezonunda hem PAF takım ile şampiyonluk yaşar, hem de ligin ikinci yarısında A takım ile bazı maçlarda yedek kulübesinde yer bulur.
Sergen profesyonel imzayı attığında ilk kazandığı parayla Gayrettepe’de bir ev alır ve ailesini buraya yerleştirir. Bir de araba almaya parası yetmez. Başkan Süleyman Seba genç ve yetenekli futbolcusunun arabasının olmadığı öğrenince ona kırmızı bir Opel Vectra alır.
Bir sonraki 1991/92 sezonunda Sergen artık A takımda da süre almaya başlayacaktır, ilk resmi maçı 1 Eylül 1991’deki Beşiktaş-Gençlerbirliği maçı olur. Ligin ilk yarısında zaman zaman PAF takımda oynasa da, 2. yarıda artık tamamen A takıma yerleşir ve şampiyonluk yarışındaki Beşiktaş’a katkıda bulunmaya başlar. İlk golünü 5 Nisan 1992’de oynanan Konyaspor-Beşiktaş karşılaşmasında atar, takımı maçı 0-3 kazanır. Ligin son haftalarında Beşiktaş’ın Galatasaray’ı 4-3 yenip namağlup şampiyonluğa uzandığı maçta da gollerden biri Sergen’den gelir ve genç yaşında kulüp tarihinin en unutulmaz şampiyonluklarından birinde pay sahibi olur.
Sergen’in Beşiktaş formasıyla 1991-1997 arası dönemdeki başarıları; 2 lig şampiyonluğu, 1 Türkiye Kupası, 2 Cumhurbaşkanlığı Kupası (Süper Kupa) şeklindedir.
Bu süreçte tüm kulvarlarda 178 maçta forma giymiş, 47 gol ve 40 da asiste imza atmıştır.
Aynı dönemde 1993 Akdeniz Oyunları’na katılan Olimpik millî takımda da yer alır. 3 maçın oynandığı gruplarda 3 gol atar. Yarı finalde Zidane’lı, Thuram’lı, Nouma’lı kupanın favorisi Fransa’yı elerler. Finalde ise Sergen’in de 1 gol attığı maçta Cezayir’i mağlup ederek ülke tarihinin ilk ve tek altın madalyasını kazandırırlar. İlk olarak 1993/94 sezonunda maçlara gitmeye başlayan ben de, bu dönemlerde Sergen’i hatırı sayılır miktarda canlı izleme şansına sahip olmuştum. Onunla ilgili o dönemlere dair en unutamadığım maç ise 23 Mart 1996’da oynanan ve Beşiktaş’ın Eskişehirspor’u 2-0 mağlup ettiği karşılaşmaydı. Sergen’in biri frikik iki nefis golüyle kazanılan maçta 9 yaşında küçük bir taraftar olarak babamla beraber yeni açık tribündeydim ve attığı golleri hala dün gibi hatırlayabiliyorum. (Merak edenler için: https://www.youtube.com/watch?reload=9&v=09WaesOiUUc )
Ve tabii 1996 sonbaharında Kadıköy’de son dakikada frikikten attığı unutulmaz golle kazandırdığı
Fenerbahçe maçını da unutmak ne mümkün. Yıllarca okul defterlerimin arkasına o golün resimlerini çizmiştim 🙂
1996’da oynanan Avrupa Şampiyonası elemelerinde Sergen 8 maçın 6’sında forma giyip 2 gol atar. Grup ikincisi olarak şampiyonaya katılmaya ilk kez hak kazanan Milli Takım ile 1996 yazında turnuvada yer alır.
1996/97 sezonu ise hem Sergen hem Beşiktaş için dönüm noktası sezonlardan biri olur.
Takımın başında Rasim Kara vardır ve Siyah-Beyazlılar iyi bir kadro ile iyi bir sezon geçirmektedir. Fatih Terim’in ilk sezonunu geçirdiği Galatasaray ile şampiyonluk yarışı verilir. Sergen Yalçın için ise çalkantılı bir sezon olur; zira her zaman dümdüz konuşan, dilinin kemiği olmayan yapısı sebebiyle sıkıntılar yaşayan Sergen’in bu özellikleri başına belalar açacaktır.
Yarış sürerken bir Samsunspor deplasmanında alınan şok bir mağlubiyet sonrası Beşiktaş’ta dönemin yöneticilerinden Uğur Ekşioğlu gazetelere demeçler verir ve faturayı Sergen’e çıkartır! Sözleşmesi sezon sonu bitecek olan oyuncusu için “Sergen’i satarız” benzeri söylemlerde bulununca, Sergen de belki yaşının getirdiği bir fevrilikle “Ekşioğlu yönetimden
ayrılana kadar sahaya çıkmıyorum; 10 numaralı formamı Ekşioğlu giysin” der!
Bu kriz sonucu arada kalan başkan Seba, yöneticisini küçük düşürmek istemediği için Sergen’i kadro dışı bıraksa da, oluşan infial ve taraftarların da tepki gösterip kulübe yarattığı baskı sonucu bir iki hafta içinde Sergen takıma geri alınır. İlk çıktığı Gaziantepspor maçında da iki mükemmel gol atar, Beşiktaş 5-1 galip gelir. (https://www.youtube.com/watch?v=8qnTMngzRT4)
Ancak özellikle ligin ikinci yarısında üst üste gelen akıl almaz hakem skandalları sonucu Beşiktaş sezonu Galatasaray’ın ardında 2. sırada tamamlar ve sezon içerisinde yaşanılan ve üzeri örtülen soğuk savaşın da etkisiyle Sergen Yalçın Beşiktaş ile bağları koparır.
Bu sezonun neticesi hem Sergen’in, hem Beşiktaş’ın, hem de Türk futbol tarihinin kaderini değiştirmiştir…
Sergen Beşiktaş’tan ayrıldıktan sonra uzun zamandır peşinde olan ve Oğuz, Aykut gibi yıldız oyuncuları kadrosuna toplayan İstanbulspor Başkanı Cem Uzan ile el sıkışıp, Sarı-Siyah formayı üzerine geçirir. Kişisel olarak hayatımda en çok üzüldüğüm transfer bu olmuştur, zira en sevdiğim futbolcumuz ayrılmıştı. Henüz 10 yaşında olmama rağmen ağlamaklı halimi hiç unutmam 🙂
Sergen’i o kadar severdim ki; ilk ve son defa, üzerinde Beşiktaş forması olmayan bir futbolcunun posterini odamın duvarına asmıştım. O poster İstanbulspor formalı Sergen posteriydi elbette… 🙂
Flaş transferlerle sezona hızlı giren İstanbulspor, İnter Toto kupasında grubunu lider bitirir, ligi ise 4. sırada tamamlar, Sergen ligi 11 golle bitirir.
Yöneticisi Uğur Ekşioğlu’nun “Sergen giderse yerine 10 tane daha buluruz” dediği Beşiktaş ise yeni bir Sergen bulamayıp çok kötü bir sezon geçirir ve ligi 6. tamamlar.
Bu dönem 1998 Dünya Kupası elemelerinde mücadele veren Milli Takımda Sergen de forma
giymektedir. Dünya Kupası umutlarının tükendiği Belçika karşılaşmasında 57. dakikada oyuna girip 3 dakika sonra çok güzel bir gol atar ve hemen ardından da kırmızı kart görerek oyundan atılır. Karşılaşmayı kaybeden Türkiye havlu atar.
1998/99 sezonu başlarında İstanbulspor Avrupa’da ilk turda elenince, başkan Uzan görevi bırakır ve kurduğu takım da bir anda dağılmaya başlar. Sergen bir dönem boşta kaldıktan sonra 1999 başlarında Fadıl Akgündüz’ün sahibi olduğu Siirt Jetpa kulübüyle anlaşır.
Bu kulüpte hiç forma giymeden bedelsiz olarak yarım sezon için Fenerbahçe’ye kiralanır.
Sergen’in formdan düşüp kilo aldığı bu dönemde, ilk haftalar Alman hoca Joachim Löw kendisine şans vermese de, sonraki haftalarda yeteneğini fark edip süre vermeye başlar.
Sergen kalan haftalarda 7 gole imza atar ve Fenerbahçe ligi 3. sırada tamamlar.
O sezon hocalığını yapan Löw, yıllar sonra 2007 senesinde yaptığı açıklamada Sergen için “Bu adam dünyanın en iyi futbolcusu olabilirdi” demiştir.
Yeni sezonda Sergen ile yola devam etmek isteyen Fenerbahçe’de antrenörlük görevine Rıdvan Dilmen gelmiştir, ancak ligin henüz 5. haftasında istifa eder.
Yerine İtalyan hoca Zdenek Zeman gelir. Bu değişiklik Sergen’in Fenerbahçe’deki geleceğini değiştirir, çünkü yeni hocasıyla hiçbir konuda anlaşamazlar. Sergen’i kanatta oynatma ısrarı gösteren Zeman, futbolcusundan verim alamaz.
Aynı dönemlerde Euro 2000 elemeleri grup maçları sürmektedir ve 9 Ekim 1999’da Münih’te Almanya ile Türkiye karşı karşıya gelir. Bu maç Sergen’in adını tüm dünyaya duyurduğu ve büyük ses getirdiği bir maç olur. 0-0 sona eren karşılaşmada Sergen 10 numaralı formasıyla adeta tek başına koca Alman milli takımını sürklase eder! (Bu resitali izlemek isteyenler için: https://www.youtube.com/watch?v=vyJEawPb4G4 )
Bu maçtaki yüksek pas isabeti nedeniyle The Guardian gazetesinde Sergen’den “60 metreden bir
kültablasını bile vurabilir” diye bahsedilir. Dönemin UEFA başkanı Lennart Johansson ise Sergen için “O Avrupa’nın her takımında oynayabilecek bir yeteneğe sahip” der.
Maç sonrası Alman futbolunun efsane ismi Beckenbauer Sergen’i Bayern Münih’e almayı ister ve bir araştırma yaparlar ancak Sergen Yalçın’ın, tüm bu yeteneklerinin yanında birçok kötü alışkanlıkları da bulunmaktadır.
Yazının başından beri değinmekten kaçındığım ama daha fazla direnemeyeceğim bu
alışkanlıklar; sigara, alkol, at yarışı ve hatta iddialara göre kumardır. Bu gizli özel hayatını öğrenen Alman yetkililer bu sebeplerden dolayı transferden vazgeçerler.
Sergen’in bu denli ortalığı ayağa kaldırdığı bir süreçte kulübünde ise hocası Zeman oyuncusunun kıymetini bilmek yerine idmanlarda koşmadığından şikayet edecek kadar çağın gerisindedir!
Bu gelişmelerin neticesinde Sergen 1999/2000 sezonu devre arasında Fenerbahçe ile sözleşmesini fesheder. Avrupa’dan bazı teklifler alsa da anlaşamaz. Türkiye liginde ikinci yarıda farklı bir takım ile oynayabilmesi için dönemin kuralları gereği “hülle” yöntemiyle kağıt üzerinde Makedon takımı FK Sloga Jugomagnat ile sözleşme imzalar ve 1 gün sonra da Galatasaray’a yarım sezon için kiralanır.
Sezon başında Fenerbahçe ile Avrupa maçı oynadığından Galatasaray’ın UEFA kupasını kazandığı süreçteki maçlarında forma giyemez, ancak lig maçlarında iyi bir performans sergileyerek sezonun ikinci yarısının asist kralı olur.
Sarı-Kırmızılı formayla lig şampiyonluğu ve Türkiye Kupası’na katkı sağlar ancak sezon
sonunda Galatasaray yönetimi ile anlaşamayınca yine yolları ayırır.
Aynı süreçte Milli Takım ile grup maçlarının 8’inde de forma giyer ve grup ikincisi olarak Avrupa
Şampiyonası’na katılma hakkı kazanılmasına büyük katkıda bulunur. 2000 yazında gerçekleşen
turnuvanın ilk maçında İtalya’ya karşı şans bulur ve bir asist yapar, daha sonra ise sadece İsveç ve
çeyrek finaldeki Portekiz maçlarında sonradan süre alabilir. Türkiye çeyrek finalde turnuvaya veda eder.
2000/2001 sezonu başında Trabzonspor kulübü başkanı Mehmet Ali Yılmaz kararlı bir şekilde Sergen’i kulübüne transfer etmek ister ve bu kararlılığı gören Sergen de kendisine söz verip, imzayı atar. İlk kez İstanbul dışına çıkan Sergen, bu şehre pek uyum sağlayamayıp yeterince istikrarlı olamasa da ligde 14 asist yaparak o sezonun asist kralı olur, takımı ise ligi 5. sırada bitirir.
Aynı sezon Galatasaray’ı çalıştıran Mircea Lucescu’nun dikkatini çeker Sergen. Öyle ki, Sergen için “Hagi’den bile yetenekli” demiştir Lucescu! Bu belki biraz iddialı bir söylemdir, ama Luce Sergen’in alınması için ısrarcıdır ve 1 yıllığına kiralık olarak bir kez daha Galatasaray’a imza atar. Hem lig hem Avrupa’da oldukça formda bir sezon geçiren Sergen, şubat ayına kadar ligde 7 gol atar, Şampiyonlar Ligi’nde ise 9 maçta forma giyip 2 gol kaydeder ve takımının üst tura çıkmasında pay sahibi olur.
O sezonun ilk yarısında Beşiktaş’ın sahasında oynanan Beşiktaş-Galatasaray maçına da damgasını vurur. Benim de yeni açık tribünde yer aldığım maçta, Daum yönetimindeki Beşiktaş çok iyi oynayıp ilk yarısını 2-0 önde bitirir maçın. İkinci yarıda ise Sergen oyuna girer ve her şeyi değiştirir. O’nun başlattığı 2 pozisyonla 2 gol bulan Galatasaray galibiyeti kaçıran taraf olur. (Maçın özeti: https://www.youtube.com/watch?v=MLCi2EsbG1g&t=109s )
Maç sonrası bir Beşiktaşlı oyuncuyla forma değişimi yapan Sergen üzerine geçirdiği Siyah-Beyazlı forma ile Beşiktaş tribünlerini selamlar, sanki bir sonraki seneye selam gönderiyor gibidir…
2002 yılı başlarında artık yeniden gözde olmuştur ve halen bonservisine sahip olan Siirt kulübü Sergen için Avrupa’dan teklifler almaya başlamıştır ancak o günlerde Sergen ve yetiştiği yuvası için kader bir kez daha ağlarını örer. Şubat ayındaki bir maçta Sergen’in sağ diz çapraz bağları kopar ve sezonu kapatır. Bu Galatasaray formasıyla son maçı olur. Bunun neticesinde ne yazık ki onlarca yıl sonra ilk kez -kendisinin de katkılarıyla- 2002 dünya kupasına katılma hakkı kazanan milli takım ile kupada yer alma şansını yitirir. Ama tüm bu olanlar önüne farklı bir kapı açar…
O sezon Galatasaray’ı şampiyon yapmasına rağmen görevine son verilen Lucescu Beşiktaş ile anlaşır ve yönetimden ilk isteği, sakatlığı yavaş yavaş atlatmaya başlayan Sergen’in transferi olur. İsteği gerçekleşir, Sergen 6 yıl sonra 31 yaşında yuvasına geri döner. İmzayı attıktan sonra bir açıklamasında “Ben futbolda en çok Beşiktaş’ta mutlu oldum. Şimdi tekrar Beşiktaş’a döndüm. Geçen yıllarıma yazık oldu.” demiştir…
Sezon açılışında Beşiktaş tribünleri Sergen’i çağırır ve şöyle bağırır: “Söz ver bize Sergen, söz ver bize!”
Çünkü Sergen’in eğer isterse neler yapabileceklerini bilmektedirler ve o yüzden söz isterler. Sergen de bu sözü verir ve bu kez tam anlamıyla karşılığını da verir. O sezonu her futbol sever hatırlar, özellikle Beşiktaşlılar için belki de gelmiş geçmiş en unutulmaz sezondur.
Beşiktaş Lucescu önderliğinde ve Sergen’in kaptanlığında 100. yılında rekorlar kırarak şampiyon olur. 4 derbinin 4’ünü de gol yemeden kazanır, 85 puan toplayarak en yüksek puan rekorunu kırar. Aynı zamanda UEFA Kupası’nda da çeyrek finale kadar ulaşılır. Sergen ligde Beşiktaş’ın en skorer oyuncusu olur, sezonu 11 golle tamamlayıp şampiyonluğa en büyük etkiyi eden oyuncu olur.
Özellikle şampiyonun belirleneceği son maçta Galatasaray’a karşı attığı ve “Sergen attı şampiyonluk geldi” şeklinde hafızalara kazınan golüyle tarihe geçer.
Bir sonraki sezonda şampiyonlar liginde her maça damga vurmaya devam eder, özellikle Chelsea
deplasmanında attığı 2 golle gelen unutulmaz galibiyet ile bir kez daha adını Avrupa’ya duyurur. Beşiktaş son dakika golüyle gruptan çıkma şansını kaybeder.
2003 yılında Şenol Güneş tarafından tekrar milli takıma çağırılır ve Ekim ayında İngiltere karşı oynanıp 0-0 biten karşılaşma, milli formayı giydiği son maç olur. Çünkü sakatlık nedeniyle grupların ardından Letonya’ya karşı oynanan play off maçlarını kaçırmıştır ve onun yokluğunda da milli takım skandal bir şekilde elenir.
2005/06 sezonu sonuna kadar toplam 4 sezon Beşiktaş formasını giyer Sergen Yalçın. Lucescu’dan sonra Rıza Çalımbay ve Jean Tigana ile çalışır. Ancak son çalıştığı Tigana, Sergen ile çalıştığı birkaç aylık süreçte her ne kadar kendisinin olağanüstü yeteneğini kabul etse de artık yaşı gereği faydası olamayacağını düşünüp gönderilmesini ister. Beşiktaş’taki son sezonunda ligde 7 gollük bir katkı veren ve aynı sezon içerisinde bir orta saha oyuncusu olarak 100’ler Kulübü’ne de adım atan Sergen, sezon sonunda Türkiye Kupası’nı da kaldırdıktan sonra 35 yaşında bir kez daha Siyah-Beyazlı formasına veda eder.
Ama futbola veda etmek istemez, süper lig ekiplerinden teklifler alsa da yine kafasına estiği gibi
davranarak sürpriz bir şekilde iki alt lig takımlarından Şekerspor ile anlaşır. Burada yine sorunlar yaşayıp bir dönem kadro dışı kalsa da, forma giydiği 22 maçta 13 gol kaydetmeyi başarır. Bir sonraki sezon ise Süper Lige çıkma hedefindeki 1.lig takımlarından Eskişehirspor’a transfer olur. İnişli çıkışlı geçirdiği sezonda, 36 yaşını devirirken attığı 6 golle takımın en golcü ikinci ismi olur ve Eskişehirspor’un süper lige yükselmesinde pay sahibi olarak 2007/08 sezonu sonunda futbola veda eder.
Aynı yıl içerisinde Beşiktaş ile Galatasaray arasında oynanacak bir maç ile jübilesinin yapılması
planlanır, ancak Galatasaray’ın olumlu cevap vermemesi nedeniyle jübilesi gerçekleşemez…
Sergen Yalçın’ın Türkiye liglerinde forma giydiği maç sayısı 390’dır. 230 kez Beşiktaş, 36 kez
Galatasaray ve İstanbulspor, 24 kez Fenerbahçe, 22 kez Etimesgut Şekerspor, 21 kez Trabzonspor ve Eskişehirspor formaları giymiştir. Bu 390 maçta 124 gol, 88 asist; tüm kulvarlarda ise 486 maçta 141 gol, 100 asiste imzasını atmıştır.
Bu etkileyici kariyere rağmen her futbolseverin içinde ukde bırakan, çok daha iyilerini yapabilirdi şeklinde düşündüren bir oyuncu olmuştur Sergen Yalçın. Bu konuyla ilgili herkesin içinden geçenlere tercüman olan isim de, kendisini yetiştiren Serpil Hamdi Tüzün’dür: “Sergen Liverpool’da Fowler’a asist yapmalı, Barcelona’da Guardiola topu kaptığında oyunu kurması için o binlerce maçın kaderini tek başına değiştirecek kudretteki sol ayağa vermeliydi… Cantona golü attığında ilk sarıldığı kişi kendisine ortayı yapan Sergen olmalıydı; ara sıra Maldini’den savunmaya yardım etmediği için fırça yemeli ama yine de Capello’nun kadroyu yazdığı ilk isim olmalıydı. Olmadı, olamadı.”
Bir de Sergen’e kulak verelim: “Eğer tekrar 20 yaşında olabilseydim, üç gün içinde Türkiye’den
ayrılırdım!”
Futbolu bırakmasından 5 yıl sonra Teknik Direktörlük kariyerine Gaziantepspor ile başlayan Yalçın, çeşitli Anadolu kulüplerinde çalışır. 14 Mayıs 2019’da Alanyaspor Teknik Direktörü olarak Beşiktaş’a konuk geldiği maçtan sonra “Bir gün sizi Beşiktaş’ın başında görecek miyiz?” sorusuna “Elbet bir gün kavuşacağız” diye yanıt verir. Nitekim 29 Ocak 2020’de onbinlerin stadyumu doldurduğu muhteşem bir imza töreni ile yuvası Beşiktaş’a bir kez daha, bu kez Teknik Direktör unvanıyla geri döner.
Sergen Yalçın antrenörlük kariyerindeki geleceğinde ne kadar başarılı olabilecek, bunu zaman bize gösterecek. Ancak ne olursa olsun şimdiden Beşiktaş ve Türk futbol tarihine damgasını vurmuş olduğu inkar edilemez bir gerçektir. Ve her ne kadar bizlere yeteneklerinin sadece bir parçasını tattırmış olsa da, O bu ülkenin yetiştirdiği gelmiş geçmiş en iyi futbolcudur…
Not: Sergen’i bizler gibi canlı izleme şansına sahip olamayan yeni jenerasyondan kardeşlerimize ve 10’u özleyen tüm futbolseverlere aşağıdaki videoları izlemelerini tavsiye ediyorum…
> https://www.facebook.com/watch/?v=185433776802
> https://www.youtube.com/watch?v=BvXoFwfHhy0
> https://www.youtube.com/watch?v=pyh-S1_bqvk
Olcay NURLU / Abcspor.com